18 Aralık 2011 Pazar

Gözle Görülenden Fazlası - Marion Bartoli



Bu yıl WTA'de dikkat çeken isimlerden biri de Marion Bartoli'ydi. Özellikle Roland Garros'da Fransız seyircisinin desteğiyle yarı finale kadar yükseldi; ancak son şampiyon Schiavone'ye takılarak bir Grand Slam kazanma hayalini ertelemek zorunda kaldı. Sezon sonunda WTA finallerine katılmak için gösterdiği çaba da sakatlık nedeniyle sonuçsuz kaldı ve Bartoli sezonu 9. sırada tamamladı. Daha önce Djokoviç röportajını çevirdiğim Australian Tennis dergisinde, Bartoli'ye dair de güzel bir yazı vardı ve ben de bu yazıyı blogda paylaşmak istedim. Okul günlerine dair iyi anılara sahip olmayanlar ise yazıyı okurken Bartoli'ye sinir olabilirler, benden söylemesi.

Marion Bartoli – Gözle Görülenden Fazlası

Profesyonel olmak, çok yüksek bir IQ ve yaratıcı olmak için gereken yeteneğe sahip olan Marion Bartoli’nin aklına hiç gelmemişti. Yine de, bu yarı-zamanlı çalışan ressam ve yetenekli öğrenci, bir numaralı Fransız kadın tenisçi olmayı ve de bir Grand Slam kazanmak için iddialı konuma gelmeyi başardı.

Bu kadar başarılı bir oyuncunun bu kadar düşük profilli olması çok alışıldık bir durum değil; ancak Marion Bartoli’de göze görünenden fazlası var. Bu yılın başındaki bir röportajda  175 IQ’ya sahip olduğunu açıklamıştı. Bu rakamın Beethoven, Albert Einstein, Bill Gates ve Stephen Hawking’den yüksek olduğunu söylemek, karşılaştırma yapmak adına faydalı olacaktır. Etkileyici olduğunu söylemek gerek; ancak bu Fransız kız bunu çok önemli bir şey olmadığını düşünüyor:

“Yalnızca 9 yaşındaydım. Eminim ki bugün aynı testi yaptırsam, sonuç aynı olmazdı” diyor ve ekliyor: “Fransa’da bütün çocukların bu testten geçmesi gerekiyor, sonuç da oldukça yüksek oldu. Ancak bunu çok ciddiye almamalısınız. Ben IQ testinin birisinin zeki olup olmadığını gösterdiğine inanmıyorum. Bu yalnızca bir test. Ben bunu çok ciddiye almıyorum ve ben o süper zeka kızlardan değilim.”

Belki. Ama, diğer taraftan bakarsak, belki de sorunlu bir dahiyi anlatan A Beautiful Mind filminin en sevdiği filmlerden birisi olması da bu yüzden. Okuldaki günlerini sevdiğini ise saklamıyor.

“Okulda çok iyiydim. Bunu çok severdim. Benim için her gün okula gitmek çok keyifliydi. Okula giderken hiç zorlu bir dönem geçirmedim. Hep gülümserdim. Bir şeyler öğrenmenin, iyi sonuçlar almanın, arkadaşlarımla birlikte olmanın ve eğlenmenin keyfini çıkarırdım. Benim için tamamen zevkti.”
Okulunda başarılı olması, tabii ki, ona yardımcı oldu. Bartoli’nin bugün tenis kortlarında yer almasının nedeni de okuldaki başarısı. Okulda çok başarılı olduğu için sporla uğraşmaması gerektiğinin söylenmesi, onun için önemli bir motivasyon kaynağı olmuş.

“Her şeyde iyi olduğumu düşünüyorum. Tamam, belki çok abartılı bir söz; ama gerçekten, notlarımı görmeliydiniz. Matematikten 20 üzerinden 19, Fransızca’dan 20 üzerinden 28 alırdım. Her şey çok kolaydı. Bir sayfa okuduğumda hepsini ezberime alırdım. Bu doğuştan gelen bir yetenekti ve bu şekilde çalışabildiğim için çok şanslıydım; çünkü bu durum bana tenis oynamam için vakit yaratırdı.”

“Herkes bana, sadece okula gelmemin daha faydalı olacağını ve belirli bir seviyede olmadığım için spor yapmamam gerektiğini söylüyordu. Bense: ‘Tamam, okulda her şey çok kolay oluyor, belki de benim için fazla kolaydır. ’ Ben biraz daha zorlu bir şeyler yapmak istiyordum, bu nedenle de: ’Yapamayacağımı mı düşünüyorsunuz? Ben size yapabileceğimi göstereceğim’ dedim.”
Öyle dahi olsa, profesyonel bir tenisçi olmayı aklının ucundan dahi geçirmiyordu. Sadece olayla bu şekilde gelişti.

“Bir tenisçi olacağımı hiç düşünmemiştim. ‘Tamam, junior turnuvalarında bir Amerika Açık veya bir Grand Slam kazanmayı deneyeceğim’ dedim ve kazandım. Sonra profesyonel seviyeye geçtim ve ‘Tamam, birkaç ITF turnuvası kazanmayı deneyeceğim’ dedim ve onları da kazandım. Bazı hedefler koyar ve onlara ulaşırsınız. Ama hiçbir zaman bugünden itibaren profesyonel bir tenis oyuncusuyum demedim, asla. ”

İlk WTA karşılaşmasına yaklaşık 10 yıl kadar önce, Roland Garros’da çıktı ve ilk turda kaybetti. Kariyerinde, her oyuncunun en büyük hedeflerinden biri olan Wimbledon finalini gördü. Bu olay 2007 yılında gerçekleşti. Yarı finalde Justine Henin’ı, en büyük hayallerinden biri olan Wimbledon şampiyonluğundan ederek finale yükseldi; ancak Venus Williams’a karşı finali kaybetti. Bir kaç gün sonra ilk kez ilk 10’a girerek en iyi Fransız kadın oyuncu ünvanını kazandı.

Bu yıl, Indian Wells finaline kalmayı başararak yeniden bu seviyeye ulaştı. Sonrasında birkaç basamak geriye düşmesine karşın, kariyerinin en başarılı dönemi sayılabilecek bir dönemi geride bırakarak ilk 10’a yeniden yerleşti. Bu dönem, Roland Garros’da bir yarı final, Eastbourne’de bir şampiyonluk ve Wimbledon’da bir çeyrek finali içeriyor.

Bu arada, bir Wimbledon finalisti olmanın Bartoli’ye All England Club’da özel üyelere tahsis edilen bir soyunma odasını kullanma ayrıcalığını kazandırdığını da ekleyelim.

Bartoli bu konuyla ilgili olarak: “Burası oldukça özel” açıklamasını yapıyor. “Oldukça az kişilik bir kulübe üye olduğunuzu düşünüyorsunuz. Dürüst olmak gerekirse, bu kendinizi iyi hissetmenizi sağlıyor. Her şey sizin için yapılmış. Orada, bazı hanımlar size yardımcı oluyorlar. Örneğin, yağmur varsa ve yağmur gecikmesi esnasında eşyalarınızın yıkanması gerekiyorsa, bunu sizin için onlar yapıyorlar. Veya kıyafetinizin ütülenmesi gerekiyorsa onu da yapıyorlar. Ben onlardan çok fazla talepte bulunmuyorum. Ben bir günde 200 iş isteyen insanlardan değilim, ama eğer bir şeye ihtiyacınız varsa, bunu yaptırabilme şansınız var. Bu Wimbledon’ı benim için oldukça özel kılıyor.

Bartoli’nin yaşadığı türdeki lüks ve ayrıcalıklara karşın, profesyonel turda olmak oldukça zor bir iş. Her hafta kendinizi ispat etmeniz için sürekli bir baskı var; ancak yalnızca bir kazanan olabilir. Oyuncuların da rahatlamak için çeşitli yönemleri var. Bazıları PlayStation oynayarak, bazıları müzik dinleyerek, bazıları da okuyarak dinleniyor. Bartoli ise resim yapıyor.

“Yağlı ve sulu boya çalışmaları yapıyorum. Ancak bunları tura getirmek çok zor; çünkü yağlı boyanın kuruması için on güne ihtiyaç var ve ben bir yerde en fazla yedi gün kalıyorum. Eğer uçağa almak için üzerini kağıtla kaplarsanız kağıt boyaya yapışıyor, bu da iyi değil. Sulu boyayı da yolculukta yanında taşımak oldukça zor o nedenle tur zamanı onları yanıma alamıyorum.”

“Ama eve döndüğüm zaman çalışıyorum. Cenevre’de yaşadığım için çok şanslıyım; çünkü etrafımda göller ve dağlar var, günün içerisinde farklı gölgeler oluşuyor ve kışın da güneş ya var ya da yok. Pek çok farklı şeyi resimlerime taşıyabiliyorum. Ancak bu sadece eğlenmek için. Kendime bir sanatçı diyemem. Bu fazla kendini beğenmişlik olur. Ben sadece resim yaparak rahatlamayı seviyorum.”

“Favori ressamım Van Gogh. Onun yaptıklarını gerçekten çok beğeniyorum...New York veya Paris’teyken müzelere gitmeyi çok seviyorum. Böylece zihnimi kortlardan uzaklaştırarak rahatlıyor ve zihnimi tazeleyerek kortlara dönüyorum”, diyor Bartoli.

“Dört yaşımdan beri resim yapmayı çok seviyorum. Ayrıca bir şeyler inşa etmeyi de severdim. Çok küçük bir çocukken hiç oyuncak bebeklerle oynamazdım. Hep legolarla oynar veya puzzle yapardım. İşte bu benim. Böyle şeyler yapmayı seviyorum. Çok dikkatliydim ve her şeyin düzen içinde olmasına özen gösterirdim. 7 yaşımdayken Beyaz Saray’ın 3D puzzle’ını yapıyordum. Tam 500 parçaydı ve ailem sürekli bana bakıyordu. 6 saat boyunca onunla uğraşır ve hiç sıkılmazdım. Bana bakarlardı ve ben konuşmazdım bile.”

Bu örnek, yaptığı işte kendini kaybetme konusunda doğuştan gelen yeteneğiyle Bartoli’nin kendi seçeceği her işte başarılı olabileceğini gösteriyor. Ve, kendisi de dahil olmak üzere, kimse Bartoli’nin profesyonel tenisi seçmesini beklemediğini de düşünürsek, bir numaralı Fransızın bu işte de başarılı olduğu kuşku götürmez.

Kaynak: "More Than Meets the Eye, Australian Tennis Dergisi, Eylül 2011 Sayısı

0 yorum: